Sevgi ve Aşk


Sevmek, kişilerin yıkıcı güdülerini gerek fiziksel gerekse psikolojik düzlemde sevilen özneye yönelttiği bir sadist eğilim yahut kişinin ruhuna sirayet etmiş olan bağımlılıkların sevilen öznede cisimleştirileceği mazoşist bir süreç değildir. Toplumumuzda ne yazık ki ‘’taparcasına sevmek’’ , ‘’aşkından dağları delmek’’ , ‘’aşktan deli olmak’’ gibi yaygın görüşler, hastalıklı düşüncelerin ‘’sevgi’’ adı altında eritilmesini sağlamaktadır. Sevgi, özgür iki bireyin kendi istekleri doğrultusunda hayatlarını paylaştıkları, her iki tarafın da bu süreçte etkin olduğu bir beraberlik sürecidir. Özgürlük olmadığı taktirde tam anlamıyla bir sevgiden de söz edilemez. Sevgi, acı vermeye başladığı zaman sevgi olmaktan çıkar ve bir hastalığa evrilir. Buna rağmen toplumuzun büyük bir kesimi, sevgiyi acı ile eş tutmaktadır. ‘’Kavuşursan meşk, kavuşamazsan aşk olur.’’ minvalindeki halk sözleri buna örnek teşkil eder. 1980’li yıllar itibari ile de toplumuzun kültürüne entegre edilen arabesk kültür, bu söylemleri müzik aracılığıyla meşrulaştırmıştır. Kavuşamayan âşık, zamanla kendine acı çektirmekten zevk alan bir ’’bağımlı’’ya dönüşür ve bu süreç içerisinde kendi benliğini yitirerek âşık olunan öznede kişiliğini eritir. Ondan gelebilecek en ufak bir haberi, en ufak bir adımı heyecanla değerlendirir; onun tarafından sevilebilmek için kendi niteliklerini öteler, muhtelif ‘’persona’’lara bürünür. Böylesi bir erime hâli sevgi midir gerçekten? Yahut karşısındaki kişiyi bireyselliğinden soyutlayarak kendi istediği düzlemde yöneten, onu kısıtlayan, değiştirmeye çalışan kişi gerçekten onu sevmekte midir? Aslında burada söz konusu olan yönetmekten ve kişinin kendisinin de yönetilmekten duyduğu hazdır. Kimileri ideolojiler ve örgütler aracılığıyla erişir bu hazza, kimileri dinler aracılığıyla, kimileriyse kişiler aracılığıyla…

            Toplumun tüketime böylesine entegre olduğu ve kendisinin de tüketen bir ‘’robot’’a evrildiği bu çağda ne yazık ki sevmek de artık tüketilmeye başlanmıştır. İnsanlar birbirlerini tüketirken kendilerini de tüketmiş; özgürce yaşanacak bir aşktan, sevgiden, dostluktan kendilerini mahrum bırakmışlardır. Günümüzdeki sevgililik ilişkilerinin hızla erimesinin nedenlerinden biri de budur: Az bir zamanda her şeyi yaşayıp bitirme arzusu. Kuşkusuz kimse bitsin diye başlamaz bir ilişkiye ancak bilinç dışlarındaki ‘’sıkılma’’ duygusu davranışlarına egemendir.

            Böylesi bir çağda gerçek bir sevgiyi nasıl bulabiliriz peki?

            Epey zor. Yine de imkânsız değil. Çünkü gerçek sevgi tüm bunlardan daha güçlü.

            En azından öyle olduğuna inanmak istiyorum.

                                                                       Cemre N. Karain – İstanbul, ‘24



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Muhalefete Dönük Saldırılar, Paramiliter Yapılanmalar...

Doğa ve İnsan İlişkisi Bağlamında Yabancılaşma

Gençlik Kavganın Neresinde? Devrim Yolunda İdeolojik Mücadele Ve Devrimci Şiddet

Alacakaranlıktaki Ülkemize Bir Bakış | ''Öyle mi Erdoğan?''

Maraş Katliamı (19-26 Aralık 1978)