Gençlik Kavganın Neresinde? Devrim Yolunda İdeolojik Mücadele Ve Devrimci Şiddet



    Sermaye düzeninin doğan her yeni günde en az bir can aldığı ve Saray Rejiminin giderek otoriterleştiği bu dönemlerde gençlik olarak yapmamız gereken temel şey AKP-MHP faşizmine karşı devrimci mücadele saflarında örgütlenmektir. Virüs sonrasında had safhaya ulaşacak olan açlık ve sefalet, eskisi gibi yönetilmek istemeyen işçi sınıfını, emekçi kitleleri bir ayaklanmaya sürükleyecektir. Ancak şunu da unutmayalım ki tarih boyu kendiliğindenci niteliğe sahip hiçbir kitle hareketinin devrime yol açtığı görülmemiştir. Dolayısıyla olası bir hareketlilikte devrimcilerin ve proletaryaya öncülük edecek Marksist-Leninist örgütün/partinin hazır bulunması gerekir. Aksi hâlde halkı bastırmak adına katliama başvurabilecek olan düzen, insanları derin bir ümitsizliğe sürükleyerek 12 Eylül faşist darbesindeki gibi solu tasfiye etme çabasına girebilir.

Bu düzen karşısında devrimden başka yol yoktur. Özellikle, birtakım reformlar yoluyla düzeni iyileştirme fikri başlı başına gülünçtür. Bir sonraki seçimlerde iktidarı CHP devralsa dahi bir burjuva düzen partisi oluşundan ötürü azınlığın çoğunluk üzerindeki hâkimiyetine son verilmeyecektir. Çünkü emek sloganları ile ‘'devrimcilik’' oyunu oynayan bir avuç bürokrat salt koltuk uğruna, kendi burjuvazisine hizmet etmek amacıyla halkçı kisveye bürünmektedir. Bu da işçi sınıfını düzene bağlamaktan başka işe yaramaz. Oysa tam aksine, bu sömürü düzeninin yıkılması ve kapitalist devlet aygıtının parçalanarak insana yaraşır yeni bir düzenin, sosyalizmin kurulması gerekir. Özel mülkiyeti kamulaştırmadıkça, proletarya diktatörlüğünü inşa etmedikçe ve planlı ekonomi sistemine geçmedikçe emeğin iktidarını kurmaktan, burjuvaziyi alaşağı etmekten bahsetmek olanaksızdır. Çünkü kapitalizm kendini yeni baştan yaratmak adına her türlü zorbalığa başvuracaktır.

Evet, Marx’ın barışçıl yollardan iktidara geçiş konusuyla ilgili sözlerini inkâr edemeyiz. Ancak bu düşünce, kapitalizmin tekel öncesi dönemine dair olmakla beraber, fazlasıyla istisnai durumların muhtevasıydı. Oysaki Marx ve Engels, devrimin şiddet ile gerçekleşmesi gerektiğinin altını defalarca çizmiştir. Bunun yanı sıra Lenin, tekelci kapitalizm döneminde devlet bürokrasisinin ve paralelinde militarizmin de doruğa ulaştığı faşist iktidarların zora dayanarak ele geçirilmesini söyleyerek Leninist ihtilal teorisini ortaya atmıştır. –Eskiden Devlet ve İhtilal, günümüzde de Devlet ve Devrim ismi ile bilinen kitabında açıkça yazar.- Bunları yok saymak, Marksizm’i devrimci karakterinden evrimci niteliğe indirgemekle eşdeğerdir.

Marx’ın deyimiyle tarih sınıf savaşımlarından ibarettir ve burjuva diktatoryasını parçalayarak proletarya diktatörlüğünü kurmak ancak zora dayanan bir devrim ile gerçekleşecektir. Bu yolda elbette parlamenter birtakım hareketlerin de yürütülmesi gerekmektedir. Ancak parlamentarizm kitleleri devrimci bilinç seviyesine ulaştırmak için kullanılan bir araç olarak görülmelidir, amaç değil. Şayet amaç olarak görülürse eninde sonunda legal Marksizm bataklığına düşecek ve yolundan saparak burjuva düzen partisi hâline gelecektir. Araç olarak kullanıldığında da iktidara yönelik tehdit oluşturduğundan ötürü saldırılar ile karşı karşıya kalacaktır. Çünkü faşizmin kendine kurban aradığı sistemlerde devrimci/demokrat partilerin varlığına izin verilse dahi hareketleri sınırlandırılmakta ve akıbetinde çeşitli baskılara maruz bırakılarak ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Örnek olarak HDP belediyelerine kayyum atayan, diktatörleri aleyhinde söz söyleyen aydınları tutsak eden, CHP’nin virüs sürecinde halkla dayanışmak adına başlattığı kampanyalara engel koyan, TİP genel başkanı Erkan Baş’ın konuşmasını televizyonlardan kestiren ve Gezi direnişinde gördüğümüz gibi gencecik insanları haince katletmekten gocunmayan Saray Rejimini verebiliriz...

Marksizm-Leninizm’i tozpembe bir ideoloji olarak tanımlayıp devrimciliğini görmezden gelenler teoride tahrife başvurmakta ve Marx, Engels, Lenin gibi ustaların sözlerini kendilerine göre şekillendirmektedirler. Buna engel olmak içinse teoriyi doğru anlamak gerekir. Teori olmaksızın pratik yürütülemez, teori ile pratik bir bütündür. Bir strateji oluşturmak için Lenin'in deyimiyle somut durumların somut tahliline dayanarak o dönemin konjonktürü iyi analiz etmemiz gerekmektedir. Çünkü Marksizm dogma değil aksine kendini yineleyen ve sürekli hareket hâlinde olan bir sistemdir. Bunu görmezden gelmek, Marksizm’in diyalektiğini de yok saymak anlamına gelir. Eylem kılavuzumuz, demokratik merkeziyetçi bir parti öncülüğünde daima teori olmalıdır. Bunun yanı sıra işçi hareketinden uzak ve disiplinsiz, içi boş çalışmalar yürütmek karşı-devrimcilerin lehinedir. Ciddiyet ve disiplin ile yürütülecek çalışmaların mihenk taşı ise devrimci mücadeleyi hayatındaki her değerden üstün tutacak olan militanlardır.

Sona yaklaşırken ek olarak belirtmek istediğim şeyler var… Bu düzen ebediyen böyle sürmeyecektir. Bir hareketlilik beklemektense, sübjektif koşullar her an olgunlaşacakmış gibi düşünerek disiplinle çalışmak zorundayız. Belki yarın ya da öbür gün değil… Ancak sınıf savaşımlarının nihai sonucu elbet bir gün işçi sınıfının zaferi ile sonuçlanacaktır. Türkiye gibi yarı-sömürge ve tek adam rejimiyle yönetilen bir ülkede emeğin iktidarı barışçıl yollardan kurulamaz. Zora dayalı bir devrim şarttır. NATO’dan çıkılmadıkça, İncirlik gibi Amerikan üsleri kapatılmadıkça ve tam bağımsız Türkiye kurulmadıkça zafer elde etmiş olamayız. Anti-emperyalist ve anti-kapitalist bilinç ile hareket etmeli, bağımsızlık şiarını da dilimizden düşürmemeliyiz. Bütün bunları görmezden gelenlere karşı ideolojik mücadele bayrağını da en yükseğe çekmemiz gerekecektir.

Hiçbir çocuğun aç uyumayacağı, emekçilerin sömürülmeyeceği, halkların kültürlerini ve anadillerini özgürce yaşayabilecekleri ülkeyi kurmak imkânsız değil. Bir çocuğu işçi tulumuna mahkûm eden düzeni ancak Mahir’in, Deniz’in ve nice devrimcinin açtığı yolda kurtuluşa kadar savaşarak alaşağı edebiliriz. Zindan mı, işkence mi yoksa ölüm mü durabilir adım adım direnişi örgütleyen gençliğin karşısında?

Tek kurtuluşumuz örgütlü mücadelede, tek çıkış yolumuz devrim!

Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar. Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır. Safları sıklaştırın çocuklar, bu kavga faşizme karşı bu kavga hürriyet kavgasıdır! (Nazım Hikmet)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Muhalefete Dönük Saldırılar, Paramiliter Yapılanmalar...

Doğa ve İnsan İlişkisi Bağlamında Yabancılaşma

Alacakaranlıktaki Ülkemize Bir Bakış | ''Öyle mi Erdoğan?''

Maraş Katliamı (19-26 Aralık 1978)